görürüm ümidiyle sanki bana can geliyor,önce bizim köylülerin geldiği garaja burası eski bir han yada pazar yerine yada Demirciler Çarşısında ki çay ocağına uğruyorum.Okuldan çıkınca sanki Kadirli yanıyor,her taraf duman.Bilmeyen biri yangın var zanneder.Esnafın yarısı kebapçı yarısı çayocağı sanırsın.Ayrıca ortalık kebap kokusundan geçilmez olur.Demirciler Çarşısı’ndaki bu çay ocağı dama oynayanlar yüzünden tıklım tıklım olur.Köyden gelenlerin bir kısmıda buraya takılır.Üç dört masanın etrafına yirmibeş otuz kişi bugün ki maç seyircisi gibi dama oynayanları seyreder.Hatta abartı gelebilir.Taşları ileri geri süresüre yer yer tahtaların kimi yerleri çukurlaşmıştır. Köylüler, akrabalar babamın Kadirli’den eşi dostu görenler hal hatır sorar çay iç yeğenim, yemek yedinmi bir dürüm söyleyeyim mi yeğenim derler. Ben hem mutlu olur hemde keyifli vakit geçirir hem oyunları dikkatle izleyerek kim hangi oyunu yapacak diye merakla takip ederdim. Çukurova güneşinin esmerleştirdiği yüzlerindeki kırışıklıklar, oyun esnasındaki mimikleri, saçlarındaki yağdan siyahlaşmış kasketleri, karabezden şalvarları birkaç düğmesi eksik mintanlı bu köylü insanların yüzlerindeki hüznü, sabrı ve emeği, binlerce duygu yüklerdi bana.Bu köylü insanların dama oynarkenki keyifleri beni heyecanlandırıyor, bu oyunu nasıl görmedim hayıflanmaları pişmanlıkları benim bu manzara karşısındaki gözlemlerim mutluluğum bu insanların nasıl bu kadar oyun bildikleri aslında ne kadar zeki oldukları, bazen kendini unutan izleyicinin oyunun en heyecanlı yerinde şu taşı sürsene deyişine bile tevazu ile demesen iyi olurdu emmoğlu diyen incecik hoşgörüsü.Keyifle geçen iki üç saat, biten köy hasretliği, acıktığımı hisseder Çamlı Kahveden geçip Merkez Camii sokağında Sülemişmanzarlı keyifli bir dürüm yiyip eve gideceğim sırada dürümcüye bitişik Çayocağında hararetli bir konuşmayada kulak misafiri oluyordum.Hepimizin tanıdığı Dizel İrbaam Emmi derler bir taksici hararetle bizim Kadirlilere pek benzemeyen sırtı çantalı 25-30 yaşlarındaki birinin elindeki kitabı eline alıp bazen pat pat dizlerine vurarak biz kıymetini bilemedik yeğenim diyordu.Yemeğim bitince SelamünAleykümdiyip bir tabure çektim.Gel Osman Dayımın canı yiğenime bir çay ver Bekir dedi. Ben kitaba bakıyordum kitap 350-400 sayfa vardı. At üstünde mavzerli bir adamın resmi.İnce Memet 1 Yaşar Kemal yazıyordu.Bu hiç konuşmayan veya fırsat bulamayan bizim Fransızca öğretmenine benzeyenuzun şaçlı abi arada bir bana tebessüm ediyor.Dizel İrbaam Emmiyi sessiz bazen iç geçirerek dinliyorduk.Yiğenim bu Kör Kemal aha şu Pazar yerinde arzuhalcilik yapardı.Arzuhal yazdıran köylüler aslında çok iyi adam az para bile versek veya hiç vermesek canın sağolsun der içten bir gülerek sırtımızı tıpışlardı derlerdi.Birde avukatlar bile yazamazmış bunun yazdığı arzuhali amma ne ise bizim bu Kadirlililer bu herifi hıdıksındılar yeğenim. Bunun birde samimi arkadaşı vardı bende bilirim. Bende o zaman 15-16’sında vardım, Gavur Hacı derler oda Moskova radyosunda Türkçe anlatırmış. Bunlar hiç ayrılmazmış bunada bizim buralarda Komünist Kör Kemal derler aha şu yeşil tepede otururlar.Gardaşım bizim Kadirlililerde o zamanlar haksız değel gibi sanki biri komünist biri gavur.Komünistlerde gavur mu oluyor yeğenim. Ben bile çok kere Sülemiş tepesinin Kadirli’ye bakan yüzünde savrun manzaralı ağaçların altında birkaç kere gördüm.Devamlı birşeyler yazıyor, çiziyor gibiydi.Kaç Cuma namazından sonra başını Eczacı Hakkı’nın çektiği, Darendeli manifaturacı İlhan’ın, at arabacı Hüseyin’in bağrışlarıyla cumadan çıkan bir grupla beraber Pazar yerinden hızlı adımlarla geçip söve söve şimdiki hamamın ordan süratle giderdik.Hep şunu söylüyorlardı Hakkı Abigil.Gardaşlar daha nereye kadar uyuyacak Kadirli, bunlar Kadirli’nin krokisini çizip Sovyet Ruslara veriyorlar. Uyan Kadirli dediklerinde Savrun’un sularının içine girdik.Biz beş altı kişi aşağıdan taş taşıyoruz köprünün ayağına, büyükler, abilerimizde dayıyorlardı taşları Kör Kemal’e.Adam can havliyle nasıl kaçtı yeğenim öyle ajanlık var mı Sovyet Ruslar senin neyin olur deyip deyip attılar taşı sonra geri dönüp çarşıya gelince Hakkı Abi hepimize çay söylerdi.Sonra bir ara birden batal oldu Kör Kemal.Sonra duydukki Adana’daymış görenler olmuş.Neyse yeğenim o zamanlar öyleydi. Bizim burada koyun kırklığıyla saçları uzun olanların başlarına çöküp üç beş kişi sendemi komünist oldun diye çok gencin saçını kestiler.Uzun saç komünist işareti derlerdi.Şimdi bugünler iyi günler yeğenim eskiden olsaydı sende dayağı yemiş bu saçlardan olmuş olurdun.Sonra bir duyduk ki gazeteci olmuş. Sonrada kitapları görükür oldu.Genede hep Kadirli’yi iyi anlatmış, ağaların dışında.Birde bunun bu arzuhalcilikten önce zaten onuda bir sene anca yaptı it ayağı yemiş gibi dağ oba köylerini karış karış gezermiş.Bilmediği kabile bilmediği ot çöp börtü böcek yok derdi terzi Mustafa Abi, ne adamdı.Hiç adam seçmezdi bizde ne bilek yeğenim meğerse adam ağıt toplar roman yazarmış.Kadirli’nin krokisinden n’olacak.Ne stratejik önemi varmış amma velakin olanlar oldu bir kere.Yazar olduktan sonra gelmiş anasının elini öpmeye. Terzi Mustafa Abi söyledi.O zaman kucaklaşıp sarılmışlar.Gardaş demiş sen adamın hasısın.Herkes taşlarken söverken sen hal hatır sorup çay içirdin demiş.14-15 yaşlarında benden biraz büyük bir çocuk koşarak soluk soluğa nerdesin bre İrbaam Emmi deminden beri aramadığım yer kalmadı.Sıra sendeymiş Yalnızdut’a yolcu varmış. Sen git geliyormuş de.İşte böyle yiğenim bana müsade.İrbaam Emmi kalkınca bir sessizlik oldu. Uzun saçlı abi yarım bardak çayı bir dikişte içti. Sonra bana tebessüm edip, okuyorsun değilmi dedi.Başımı evet manasında eğdim.Kitabı bana uzattı.O gün bu gündür okuyorum.Abi’yi sonra hiç görmedim. Herhalde Kadirlili değildi.Kadirli değişsede değişmeyen sabah paça, öğle kebap, gece sucuk ekmek oldu.Çay heryerde.Eski damacılar yok.Taşlanan sövülen var mı bilmiyorum.Bildiğim ağalı ağasız, Kadirli’yi yazan yok…
Artık kimse Kadirli’nin krokisini çizip Ruslara vermiyor.