Kültür bir milletin maddî ve manevi, sahip olduğu her şeydir: Dili, zihniyeti, tekniği, ekonomisi, edebiyatı, müziği, mutfağı, giyimi, yerleşim şekil ve araçları, toplum düzeni…
Türklerin 7. Yüzyılda Maveraünnehir’de İslam ordusu ile karşı karşıya gelmesi, bunu takiben Emevilerin Türkistan’a yaptığı ardı arkası kesilmeyen akınlar, Türk kültürü bakımından yıkıcı bir sürecin başlaması ve uzun yıllar devam etmesi sonucunu vermiştir. Böyle önce askerî işgal şeklinde başlayan Arap emperyalizmi, aynı zamanda bir kültür emperyalizmi şeklini almıştır. Sonuçta Türk yurtlarına yüzyıllar boyunca katman katman arabın dili, sanatı, gelenekleri, düşünüş biçimi, dünya görüşü taşınmıştır.
Özellikle XVI. Yüzyıl’dan itibaren ulusal benliğimiz “Araplaştırılmış” bir İslam kimliği içinde fark edilmez olmuştur. Türk kültürü kat kat bloklar altında sıkışmış, ezilip ufalanmış, görünmez olmuştur. Bir batılı tarihçinin yazdığı gibi: “İslamlığı kabul eden uluslardan hiçbiri, kendi ayrı kimliğini İslam ümmeti içinde eritmekte Türkler kadar ileri gitmemiştir.”
Bu felakette Arap işgalciler kadar zamanın Türk devletlerindeki iç bedhahların, zayıf yöneticilerin de katkısı olmuştur. Zaten hiçbir emperyalizm işbirlikçi olmadan başarıya ulaşamaz. Söz konusu şahıslara Osmanlı’dan tipik bir örnek vermek gerekirse, “elimden gelse bütün Türkleri Arap yaparım” diyebilen Şeyhülislam Mustafa Sabri (1869-1954) verilebilir.
Şunu da eklemeliyim ki, bu yıkım bize özgü de değildir. Nur Sultan Nazarbayev’e atfedilen bir görüşe göre İslamiyet; Pakistan’dan İran’a, Irak’tan Balkanlar’a, Fas’a kadar birçok özgün kültürün yok olmasına, dünya üzerinden silinip gitmesine sebep olmuştur.
Türkiye’ye gelirsek, Atatürk’ün başlattığı kültür devrimi; Türk kültürü üzerinde masif bir ağırlık, bir boyunduruk haline gelen Arap kültüründen bağımsızlaşmanın yolunu açmıştır. Devrim Laiklik ilkesi sayesinde Türk’ün aklını özgürleştirmiştir. Akıl özgürleşince, bir toplumun en değerli en verimli kaynağı olan insanın, yaratıcılığını göstermesinin önü açılmıştır. Bu ise Türk kültürünün en büyük kazancı olmuştur. Çünkü yaratıcılık niteliği kendisine geri verilen Türk insanı, kendi öz kültürüne sahip çıkmış, serbest kalan yetenekleriyle çağdaş anlayışa göre yapıtlar ortaya koymuş, ulusal kültürü diriltmiş, ona hayatiyet kazandırmıştır.
Ne var ki, bir dönem, özellikle Atatürk zamanında böyle hareket edilmişse de, daha sonra ne acıdır ki bu kurtarıcı hareketin önü kesilmiştir.