HÜSEYİN ÖZBEKZOR YAZI

   TUNCELİ Mİ DERSİM Mİ? / Hüseyin Özbek

                              

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın, maddi gerçeklik yerine, Cumhuriyet karşıtı önyargılarla hareket etmenin insanı nerelere savurduğuna, Tunceli/ Dersim  tartışması üzerinden bakmanın zamanıdır.

Osmanlı döneminde, bugünün Tunceli’sinden çok daha geniş bir coğrafya Dersim olarak adlandırılmaktaydı.1935’te TBMM’de kabul edilen yasa ile Dersim’in kapsadığı mülki alan küçültülerek oluşturulan ile Tunceli adı verilecektir.

1935’ten bu yana Tunceli olarak bilinen il için,  bazı kişi ve kurumlar, kimi siyasi partiler, son dönemlerde niçin Dersim sözcüğünü kullanmaktadır?  Dersim denilerek, nasıl bir mesaj verilmek istenilmektedir?

Etnik ayrılıkçı kesimin Dersim’in ajandasının içeriğine, Dersim üzerinden Türkiye’ye çıkarılmak istenen faturanın boyutlarına geçmeden önce kısa bir tarih turu yapalım.

1930’ların Türkiye’sinde Kurtuluşun ardından, kuruluş süreciyle Cumhuriyet kurumsallaşmasını büyük ölçüde tamamlamıştır. Milli ekonomiye dayalı milli devlet modeli benimsenmiştir. Bağımsız, bağlantısız, barışçı dış politika izlenmektedir. İddialı bir kalkınma atağıyla birlikte topyekun eğitim seferberliği başlatılmıştır. Ankara, idari ve hukuki otoritesini ülkenin her yerinde geçerli kılmakta kararlıdır. Aşiret ve cemaat mensubiyetinin yerini yurttaşlık bilinicinin alması istenilmektedir.

1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı ayaklanmalarını bastıran Cumhuriyet, Ankara’nın otoritesine karşı gelecek yerel güç odaklarına tahammül edemezdi. Cumhuriyet’in sosyolojik olarak feodal dönemi yaşayan, siyasal olarak Ankara’nın denetimini kabul etmeyen Dersim’e müdahalesi bu nedenle tarihsel bir kaçınılmazlıktı. 

Osmanlıdan bu yana bir çeşit aşiretler konfederasyonu olarak yaşayan Dersim’in birincil avantajı doğasıydı. Dersim’i zırh gibi sarıp sarmalayan bu çetin coğrafya Osmanlıya yol vermemişti.  Çeşitli askeri harekatlara, sayısız nasihat heyetlerine karşın, Osmanlı Dersim’e hükmünü geçirememişti. Tarım ve hayvancılıkla geçinen,  feodalitenin kollektif disiplininin dışında, aşiret kastından kurtulmuş çevre iller halkının Dersim’in çapul akınlarından çektikleri de işin ayrı bir boyutudur.

1908 II.Meşrutiyet’in arifesinde Neşet Paşa komutasında yapılan Dersim Harekatına katılan bir yüzbaşının anıları bölgenin geçen yüzyıl başındaki sosyolojik yapısı hakkında ilginç bilgiler içermektedir. 1937-1938 Dersim harekatından 30 yıl önceye ait anılarda bölgenin en nüfuzlu aşiret reisi, adeta hükümdarı sayılan Seyyid Rıza‘dan bahsedilmektedir. Çevre illere yapılan aşiret akınları ve çapul üzerine Padişah emriyle sindirme harekatı düzenlenir. Genç yüzbaşı, yarısı redif olmak üzere 13  piyade taburu, 3 dağ bataryası ve Hamidiye Süvari Alayından oluşan 1 fırka askerle yapılan harekatın başarısız olduğunu yazmaktadır. (Tuğgeneral Ziya Yergök- Harbiye’den Dersim’e Remzi Kitabevi )

Çok milletli, çok dinli, çok hukuklu Osmanlının tasfiyesinin ardından Cumhuriyet döneminde Dersim’in Osmanlı’da olduğu gibi paralel devlet olarak devamı olanaksızdı.

1935’te TBMM’de görüşülerek kabul edilen yasa ile mülki sınırları daraltılan yeni ile Tunceli adının verildiğini yukarıda  açıklamıştık. Feodal dönem sosyolojisinin yaşandığı bölgenin, Cumhuriyet değerleriyle buluşması için  öncelikle ikna yöntemi denenecektir. İmtiyazlarını yitirmek istemeyen feodal kast, Ankara’nın otoritesini kabule yanaşmayınca,  Cumhuriyetle feodalitenin, demokrasiyle aşiret hiyerarşisinin çatışması kaçınılmaz hale gelecektir.

1937-1938’de yaşananlar rejime direnen, silahla mukabelede bulunan aşiret yapısının zor kullanılarak tasfiyesidir. Cumhuriyet Ortaçağ mirası feodal kastın rejime direncini kırmak için güç kullanmak zorunda kalmıştır. Cumhuriyet, bölgesel direnişi bastırdıktan sonra ilerdeki olası kalkışmaların sosyolojik tabanını etkisizleştirmek için feodal hiyerarşinin öncülerine sürgün uygulamıştır.

1937-1938’de yaşanan acılar, kuşaktan kuşağa aktarılan aile trajedileri,  duygulu göç hikayeleri hiç kuşkusuz sonraki kuşakları da etkilemiş, emperyal merkezlerce kurgulanıp, günümüz Türkiye’sinin önüne konan seçilmiş travmanın bilinçaltını oluşturacaktır.

Cumhuriyet otoritesinin, Cumhuriyet kurumlarının Dersim’e girmesiyle feodalitesinin, derebeyleri konfederasyonunun tasfiyesi Marksist açıdan ilerici bir adım olarak değerlendirilmelidir. Diyalektik açıdan tarihin tekerleğinin ileriye doğru dönüşüdür. Meseleye siyasal ve  sosyolojik açılardan bakıldığında merkezi devletin çağdaş dünyayı yakalamaya yönelik devrimci atılımlarına karşı yereldeki feodal direnişlerin ortadan kaldırılmasının zorunlu olduğu görülecektir. 

Tuhaf olan Cumhuriyet’in çağdışı kalmış bir yapıyı tasfiyesi olan bu sürecin kendilerini devrimci, sosyalist olarak tanımlayan bazı çevrelerce tersyüz edilmesidir. Bu türden kişilerce Cumhuriyet yönetimi soykırımcı, katliamcı olarak nitelenmekte, etnofeodal kalkışma önderleri rejimin mazlumları olarak aklanmaktadırlar.

Tunceli Belediyesinin önceki dönem başkanı Maçaoglu’nun, “Tunceli Belediyesi” tabelasını  indirip, “Dersim Belediyesi” tabelası asma girişiminin devletin müdahalesi ile sonuçsuz kaldığını hatırlattıktan sonra sözü günümüze getirelim.

DEM partili belediye başkanının görev döneminde, sosyal medyada Tunceli yerine, hukuka aykırı olarak, Dersim sözcüğünün ve tabelasının kullanılmasının, masumane  tavrın çok ötesine geçen bir kasıttan kaynaklandığı bilinmelidir.

Adımı açıkça koyalım. Dersim ısrarı, Türkiye  Cumhuriyetine ve yürürlükteki hukuki mevzuata açıkça  meydan okuyan ayrılıkçı  düşüncenin yansımasından başka bir şey değildir.

 

 

 

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.