
Sevgili okur,
“Her şey para pul değildir. Bir kente dev caddeler açabilirsiniz, caddeleri pırıl pırıl ışıklandırabilirsiniz, dev gökdelenler de dikebilirsiniz, ama o kentte kültür sanat yoksa o kent yarım bir kenttir.” Nihat MUSTUL
Demet DUYULER: Sevgili Nihat MUSTUL , “iyi ki hayat yolumuz kesişmiş, iyi ki tanımışım” dediğim güzel insanlardan birisiniz. İnsana ve sanata bakışını bildiğim çok yönlü, üretken bir sanatçısınız. Söz gazetesi okurları için yaşam yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz ya da başka bir deyişle kendi dilinden Nihat MUSTUL kimdir?
NİHAT MUSTUL: Sevgili Demet Duyuler, benim güzel arkadaşım. Gazetenizde beni söyleşi köşesine aldığınız ve de beni duygulandıran bu güzel sözleriniz için çok teşekkür ediyorum. İnanın ki ben de çok sevinç duyuyorum sizi tanımış olmaktan.
Kendi dilimle kendimi bir iki solukluk tanıtmaya gelince; 1953 doğumluyum. Mersin / Mut / İbrahimli köyündenim. Köylerim çok; İbrahimli, Çakallı/Çınarlı, Kayabaşı, Elbeyli, Dağpazarı. Hepsi Mut’ta. Kentlerim de çok; Mersin, Kars/Tuzluca (Şimdi Iğdır’ın), Adana, Ankara, Konya/Taşkent ve de Türkiyeliyim ve de dünyalıyım…
Emekli olmuş bir öğretmen olsam da elimde kalem, üzerimde kara önlük ve ak yakalık…
İlke ve Nazım adlarında iki çocuğumuz var. Kışları Mut’ta, yazları Mut’un Sertavul yaylasında oturuyoruz.
Kırk yıldır günlük yürüyüş yaparım. Yapacağım işler konusunda biraz inatçıyım, haksızlıklara karşı susmayı pek beceremiyorum. Bir de dil şakası yapmaya bayılırım. Özellikle çocuklara ve yaşlılara.
Halktan birisiyim, halkla iç içeyim. Sanırım bu kadar yeter.
D.D: Edebiyatın sizin için anlamı ve hayat – edebiyat ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?
N.M: Edebiyat, yaşamın daha daha güzel üretilmesi için bir süzgeçtir, birikimdir, tarihtir, gelecektir, yaşamın ölümsüzleştirilmesi, ölümün bile canlandırılmasıdır. Yine edebiyat bir araçtır; doğruluk için, güzellik için, hak hukuk için, insanilik için…
Edebiyat yaşamdan kopuk olamaz. Yaşam insan demektir, insan ilişkileri demektir, toplum demektir, doğa demektir. Bütün bu ilişkilerin dil yaratıcılığıyla sergilenişidir edebiyat.
D.D: Edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı? Sizi yazmaya iten nedenler nelerdi?
N.M: Okumaya daha önce başlasam da, yazmaya öğretmen olduktan sonra başladım ben. İlk görev yerimin yaşam koşulları, doğal zorluklar, insanların yoksulluğu, ezilmişliği, uğradığı haksızlıklar, özlem ve okuduğum kitaplar… Böyle böyle başladı yazın dünyam.
Bir de, bazı konularda beceriksizdim, örneğin müzik ve resim bezinde hiç tarağım yoktu. İmreniyordum bu tür yeteneği olanlara. Sanırım biraz da bunun payı var benim yazın (edebiyat) alanına girmemde. Sanki yazarak kendimi kanıtlamak istiyordum ben de. Birileri çiçek açıyordu da ben niye açmıyordum?…
D.D: Şiir, öykü, gezi, araştırma gibi bir çok alanda yayınlanmış kitaplarınız var. Kitaplarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
N.M: Evet, bugüne kadar 13 kitabım yayımlandı. İlk ikisi şiir, sonradan birisi daha şiir. Kitaplarımın birisi de “Dersimiz Dayak “ adında çocuk öyküleri kitabı. Emekli olunca daha bir anlıyor insan okulun ve öğrencinin önemini. Babamı ve annemi yitirince anladım ben onların asıl değerini. İşte emekli olunca yazdım ben bu kitabı. 276 okulda söyleşi ve imza günü yaptım. Ve bu kitapla yolculuğum yeni bir kitaba dönüştü, Dersimiz Dayakla Yolculuğum. Diğer kitaplarımın üçü öykü, (Aşk Gelmiş Buralara/Batırık Hanım/Nöbetçi Maydanoz), birisi gezi yazıları, (Cennetlere Gidiyorum), birisi iç yolculuk (Kendime Gidiyorum), birisi gazete yazılarımdan seçkiler (Günaydın Kokulu Yazılar), birisi Mezardan Dönen Masallar, birisi da Dokuz Mutlu adanda, Mut’un dokuz kültür insanının yaşam kesitlerini içeren bir kitap.

D.D: Yazarın sorumlulukları üzerine neler söylemek istersiniz?
N.M: Yazar, sorumluluk bilinci yüksek olan insandır. Bu sorumluluğu yüreğinde ve kaleminde taşır. Bu sorumluluk çevresine, topluma, doğaya, dünyaya, insanlığa ve çağına karşı bir sorumluluktur. Bu yüzden yazarlar duyarlı ve toplumcu kişilerdir.
D.D: Bana göre Nihat MUSTUL , kültür sanat alanında yaptıkları ve başardıklarıyla Mut ilçesiyle özdeşleşen bir isim. Onlarca yıldır gerçekleşmesini sağladığınız kültür sanat etkinliklerinden söz edebilir misiniz?
N.M: Elbette. Yazmamın dışında, 18 yıldır kesintisiz Mut Çıtlık Kültür Sanat Dergisini çıkarıyorum. Üç aylık, yerel ağırlıklı bir dergi bu. İçinde büyük oranda Mut ve Taşeli kültürü var. Bu dergi birkaç Türkiye ilkine de imza atan bir dergi. 800’e yakın sürdürümcüsü var. Ve bu dergi yalnızca dergi olarak kalmadı, giderek bir kültür sanat ailesine dönüştü. Bu yolda da sayısız kültür sanat etkinliğine imza attı. Halk müziği ve sanat müziği korolarıyla, tiyatro ve doğa guruplarıyla, şiir ve kaval çalma yarışmalarıyla, Karacaoğlan Türküleri Geceleriyle, çeşitli kültürel şenlikleriyle…
D.D: Yazarlık sürecinizde dergilerin öneminden ve uzun yıllardır yayımladığınız Mut Çıtlık Dergisi’nden söz edebilir misiniz?
N.M: Yukarıda söylediklerime ek olarak, Mut Çıtlık dergisi aynı zamanda Mut’un belleği bir dergidir. Ve yerel dergi çıkarmak daha bir emek ve özveri gerektiriyor. Dergiyi yaşatan da büyük oranda o yörenin halkı oluyor.
D.D: Sanatın kent kültürünün oluşumuna etkisi ve bu konuda yerel yönetimlerin sorumlulukları nelerdir?
N.M: Sanatın olmadığı yerde kent kültürü gelişemez. Dolayısıyla kültürsüzlük sırıtır durur ve toplumsal ilişkilere damgasını vurur. Bu yüzden de sanatın olduğu yerler kültürü en yüksek yerlerdir.
Yerel yönetimlerin sorumluluklarına gelince, bu konuda sıkıntılar çok büyük. Yöneticilerin birçoğunun kültür bilinçleri çok düşük, kültür son sıralarda.
Hepimiz biliyoruz ki her şey para pul değildir. Bir kente dev caddeler açabilirsiniz, caddeleri pırıl pırıl ışıklandırabilirsiniz, dev gökdelenler dikebilirsiniz, ama o kentte kültür sanat yoksa o kent yarım bir kenttir. Bu yüzden yerel yöneticilerin kültür sanat insanlarıyla ve kurumlarıyla sık sık çay içmeleri gerekir.

D.D: İmza günleri veya kitap fuarlarında yazar ve kitaplara olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
N.M: Neredeyse 15 yıldır Mut şenliklerinde; (Kayısı ve Karacaoğlan Bayramları / Zeytin Şenlikleri) imza günleri yapıyoruz, Mut Çıtlık Dergisi olarak.
Ama ben dışarıdaki imza günlerine ve kitap fuarlarına çok katılamıyorum. Hem zaman ayıramıyorum, hem de bu etkinliklerde yaşanan bir sıkıntı; yazar ve şairlerin en çok yaptıkları birbirlerine kitap imzalamak oluyor. Ne yazık ki!
D.D: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
N.M: Ben de çok teşekkür ediyorum. Okurlarınıza Mut’tan sevgiler, saygılar gönderiyorum. Son olarak şunu eklemek istiyorum. Dersimiz Dayak kitabımı söyledim ya yukarıda, dünyanın ilk dayak boykotu (başka var mı bilmiyorum) bizim köyde yapıldı. Öğretmenimizin bizlere attığı dayaklara dayanamadı anne babalarımız, köylü toplanarak karar aldı, bizleri okula üç gün göndermediler. O yıllarda dayak yaşamın her alanında vardı; evde, okulda, sokakta, karakolda, askerde… Öğretmenliğimde bende atmıştım yer yer çocuklara dayak. Kitabın birisinde de bütün bu öğrencilerden özür dilemiştim.
Son olarak bir şiirimi paylaşmak istiyorum. İlk şiirim bu benim:
SEN
Yirmi dokuz harf olsaydın sen
Dünyanın en büyük kitabını yazardım ben.
Cehennemin ateşi olsaydın sen
Dünyanın en büyük günahını işlerdim ben.
Nihat MUSTUL
Not:
Sevgili okur, 2026’da huzur ve umut yolunuza eşlik etsin. Mutlu yıllar.






