
Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Eser Ceran Erdi 1977 yılında İstanbul’da doğdu. İşletme, Pazarlama ve İş Geliştirme üzerine eğitimlerini Bilkent Üniversitesi, Ankara, University of San Diego, California ve University of Phoenix‘te tamamladı.
Türkiye ve ABD’de çeşitli firmalarda görev aldı. Yaşamını bir süre Amerika’da sürdürdü daha sonra Türkiye’ ye yerleşti.
Şiirleri, çeviri şiirleri ve yazıları Bavul, Varlık, Edebiyat Atölyesi, İstasyon, Papirüs, Hayal, Veronika, Eliz, Temrin, Sincan İstasyonu, Ecinniler, dijital dergiler ve uluslararası antolojilerde yayımlanmıştır. Şiirlerinden bazıları yabancı ülkelerde farklı dillere çevrilmiş ve yayımlanmıştır. Evli ve bir kız çocuk annesidir.
ESER CERAN ERDİ’ NİN ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ ;
Şiir dil işidir, dilde yangınlar yaratma sanatı…
Cemal Süreya
Şiir üzerine her çağda ve o çağın şairleri şiir üzerine pek çok sözler söylemişlerdir. Bugün bile önünde şapka çıkaracağımız sözler bunlar. Hepsi birbirinden değerli ve önemli olmadığını kim yadsıyabilir ki? Kelimeler mi, yoksa şairin o kelimeye yüklediği anlam mı kıymetlidir? Şiir söz konusu olduğu zaman büyük sözlerden, iri cümlelerden, savsözlerden kaçınmak gerekir diye kendi kendime mırıldanırım. Şiir benim için müthiş bir sezginin bildikleridir. Şiirin fazla çetrefil yanları olmaz mı? Elbette vardır. Ele avuca sığmayan şiir için duvarlar örmek bana göre değildir, bunu bilenlerdenim. Şiirin kuralları var mıdır asla bilmem, zaten kurallara bağlı olarak yazanlardan biri değilim. Şiirin büyük sezgiden geçtiğini, şiirin söz dinlemediğini, kişinin kendiyle olan samimiyetinden doğduğuna inanırım.
Yani, şiir salt duygu ya da düşünceden ibaret olduğunu ileri sürenlerden biri değilim. Hayat o anda benden ne istiyorsa şiir diliyle şiir yazmak biricik derdimdir. Şiir benim için kendime giden bir yol ve iç aydınlanması diyebiliriz. Şiir yazdığım zaman kendime daha çok yaklaştığımı hissederim. Derin ve yoğun hisler sonucu kendimi dışavurum noktam hep şiirle olur. Şiirin kendisine ait bir işleyişi, ritmi, sesi, rengi olmalıdır diye düşünürüm, varlıkla yokluk arasındaki o narin çizgide kelimelerin ruhuna dokunmaya çalışırım. Kendine ait bir dildir bu! Belki tanrısal, belki de değil. Ama şiirin özel bir dil oluşundan kimsenin kuşkusu yoktur sanırım. Büyük düşler ülkesinden seslenmek mi yoksa? Yoksa muhteşem bir yalnızlığı dile getirebilme hâli, sancısı mıdır bilmiyorum?
Şiir, ‘güzel’ sözleri yan yana getirme, ya da sadece kelime cambazlığı olmasa gerek. Şiirin beni sevdiğini hep duyumsadığım için şiir yazdığım söylenebilir. Şiirin tılsım denilen ikrama, üslup denilen bilgi ve yeteneğe, belki de o içimizde gezinen sese ihtiyacı vardır, ancak bildiğim bir şey var elbette! Bu da sizin şiirdeki soluğunuz, nabzınız, ısrar ve gayretinizdir. Ne güzel, ne güzel şiiri bir türlü anlatamadım, bu da benim sevincim olsun.
Şiirde ses benim için önemlidir. Şiirin mutlaka bir hikâye anlatmak zorunda olduğunu düşünmüyorum, şiir okurken anlatılandan daha çok bana yansıyan kısmı ile ilgileniyorum, şairin aslında ne anlatmak istediğini irdelemekten çok bana ne hissettirdiği, ne düşündürttüğü, beni nerelere taşıdığı ile ilgileniyorum. Benim şiirlerim de okunurken böyle okunsun arzu ederim. Ancak, okuduğum bir şiirin en az bir dizesi bana dokunmalı, beni içine almalı, beni sarsmalı, allak bullak etmeli diye düşünüyorum. Bazen rüyalar âlemine uçurmalı, bazen en hassas yerimi, kalbimi sızlatmalı, kanatmalı, adeta o anda çarpılmalıyım. Kısacası okuduğum bir şiir yazacağım şiirlerimi etkilemeli, beni kışkırtmalıdır.
Şiir yazarken anlaşılsın kaygısı ile yazmıyorum, önce kendim beğenmeliyim ve yazdığımda içimin ferahlamasını hissetmeliyim. ‘İyi ki yazdım bu şiiri’ demeliyim kendime. Beğenilme kaygısı elbette var ve olmalı da, fakat o noktada yine okuyucunun bir- iki dizeyle bile olsa kalbine, ruhuna dokunabilmek isterim, şiirimi okuyanın yalnız olmadığı fikrini düşündürtme hissiyatı beni mutlu ediyor ve bu bana yetiyor. Görünmeyen ve ‘söylenmeyen’ arasındaki o derin yerdeyim. Belki de derdimi tam anlatamamışımdır. Sahi, “derdi olmayanın şiirle ne işi var” diyen bir şair dostuma da katılmadan edemiyorum.
Sylvia Plath, Emily Dickinson, Rainer Maria Rilke, Louis Aragon, William Shakespeare, Pablo Neruda, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Cemal Süreya, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Hilmi Yavuz, İlhan Berk ve elbette Didem Madak, Birhan Keskin, Asaf Halet Çelebi, Oruç Aruoba, Halil Cibran, Haydar Ergülen, Engin Turgut, Sina Akyol, Lale Müldür, Günseli İnal ilk aklıma gelen sevdiğim şairlerdir.
Elbette daha fazlası olsa da bu saydığım isimler başucu şairlerimdir desem abartmış olmayacağım. Hep elimin altında olduklarından döne döne okumaktan asla bıkmadığım gibi şiir zihnim açılıyor, şiir okyanusunda yüzerken, o okyanusun üzerinde adeta uçuyorum. Saydığım isimler ve daha fazlası işte onların şiirleri bana ayna tutan şairlerimdir.
Ayna tutulması, şiir tutulması, kalp tutulması. İçiyle yazan şairleri severim. Yazılan her şiiri kalp süzgecinden geçirilmeli diye nice rüyalar yırttım da hala o istediğim şiirimi henüz yazamadım diye düşünüyorum. Benden çıkan şiir, çocukluğumu da alıp ‘gerçek’ olanın sokağına, ince ruhların kalbine deysin isterim. Kalp zıplatıcı seslere ihtiyacım var. Mesela Edgar Morin’in şiir üzerine söylediklerine alkış tutabilirim. Kusura bakmayın, uzun uzun yazmaktan pek hoşlandığım söylenemez. Hepsi bu kadar!
Arzu… İlk aidiyet budur
Aşk, yaşam şiirinin bir parçasıdır.
Şiir, yaşam aşkının bir parçasıdır.
Aşk, bilgelikle çılgınlığın en yüksek
birliğiyse, onu üstlenmemiz gerek.
.
Edgar Morin
Eser Ceran Erdi

.
Eserleri:
‘Söylenmeyen‘ Hayal Yayınları, 2020
‘Ay Güneşlenirken‘ Hayal Yayınları, 2021
.
GİZ
Dağıt saçlarını
Ey ihtişamlı giz
Dilin yarısı sus
Yarısı çığlık
Korkular
Ve kurgular arası
Ne güzeldir
Özgürlüğün şarkıları
.
Alevdir gözlerim
Sonsuz akar
Haz pınarları
Parmak uçlarım
Konuşur
.
Kanarım ölmem
Silinmem asla
Varlığın gücü
Karışır dünyanın
O derin yarasına
.
Haykır
Ey ihtişamlı giz
Büyüttüğün hep
K a d ı n h a l l e r i
**
.
BULUTLU
Nergis bahçesi gölde
Kaybolmuş yüzünü arıyor
Kusursuz kâinatın
İçinde fırtına, sesi örtük
Kirpikleri kuru gözlerinin
Buzullarla örülmüş kalbi
.
Bir kardeşin uzaklara dalışı
Gibi gökyüzünün solmuş yüzü
Sarayların kare pencereleri önünde
Prensesler, kurbağalar
Çürüyen yeşil dallı
Dağ gövdeli
Olgun ağaçlar gibi
.
Elleri titriyor tutulamayan zamanın
Eskide kalmış günlerini özlüyor
Valizleri kalabalık yalnızlık
Pas tutmuş pişmanlığı mırıldanıyor
Sızlıyor yeryüzünün ç i z g i l e r i
**
.
KAYBOLUŞ
Kayboluş beni kime götürür
Kayboluş feci büyüleyici
Kayboluş beni sana seni bana
Getirir mi
Bu tenha acı verir
Hiçbir yerdeyiz sen olmadan
.
Yağmurlu ve kuzey sesli bir kadın
Sanki zihin zindan
.
Gece karanlık mıdır her zaman
Siyah hüzün müdür
Büyük aşklar içinde
Gündüzden geceye
Geceden yeryüzüne
Akan o soluksuz vicdan
.
İlham perisi fısılda
Aşkın çocukluk olduğunu bildiğinde
Büyümek insanı incitebilir
Salıncak kopar mı aniden
Ruhlar ki hep lime lime
Her yerdeyiz b i z o l m a d a n
.