KÜLTÜR SANAT

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Gönül Tokayeva

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın şair konuğu sevgili Gönül Tokayeva, 14.10. 1968 yılında Adana’da doğdu. İlk orta ve liseyi Adana’da tamamladı. Üniversite eğitimi için İzmir’e gelince, geri dönmedi ve evlenip buraya yerleşti. Biri kız biri erkek iki çocuk ve bir torun sahibi.

Yazmaya öykülerle 14 yaşında başladı ama zorlu hayat koşulları yüzünden çok uzun yıllar edebiyata zaman ayıramadı. Şu anda oğluyla yine İzmir’de bahçeli küçük müstakil evinde emekliliğinin tadını çıkarırken bir yandan da edebiyat alanında kaybettiği uzun yılların açığını kapamaya çalışıyor.

Şiir, öykü ve yazıları Varlık, Eliz, Şehir, Üvercinka, Çinikitap gibi birçok edebiyat dergisinde yayımlandı.

‘Dil Kuşu’ isimli bir şiir kitabı bulunuyor…

GÖNÜL TOKAYEVA’ NIN ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ:

Belli bir düzene bağlı olarak ahenkle dans eden sözcükler toplamıdır şiir. Şairin içine tarihi, mitolojiyi, sosyolojiyi, felsefeyi, hayatından kesitleri ve hayal ürünlerini koyduğu bir duygu dökümüdür. Bunu yaparken de size akıl tutulması yaşatmasıdır. Zaten şiiri düz yazıdan ayıran en büyük özellik de bu bence.

Şiir şairin hayal evreninde ışıl ışıl parıldayan büyüleyici harflerden oluşan küçürek bir öykü olduğuna inanıyorum. Okurken şiirin kahramanını, eşyasını, börtü böceğini gözünün önünde canlandırabilmelisin. Yoksa okuduğun şey sözcükler yığınından öteye gitmez.

Bir de okuyup bitirildiğinde kafaya balyozla vurmalı şiir. Benim için son dizelerin vurucu olması şiirin olmazsa olmazıdır.

Bunlar benim kişisel yorumlarım. Şiir hakkında çok konuşulmuş yazılmış çizilmiş. Hâlâ da usta kalemlerden okuyoruz dinliyoruz. Tüm bunlardan öğreneceğim çok şeyler olduğuna inanıyorum. Okuyorum, dinliyorum. Alacağımı alıp yoluma devam ediyorum. Hep şiirle…

BİR GECE

bütün duyguları çarpışarak ölen

yatağımda uyanıyorum ürpererek

odama iri güller akıyor arka bahçeden

yapraklarından keder geçiyor boyna

açıyorum usulca kalbimin hayratını

su taşıyorum çölleşmiş damarlarına

merak ediyorum, sardunyam

hangi sebepten eğiliyor avluya

kendimi şebboylara sunuyorum

taşlıklarda unutulduğumu biliyorlar

az ötemde bir limon çiçeği

uzun uzun kokluyor hüznümü

sessizce diz çöküyorum

rüzgârına kapılan insanlığımın önünde

göğsüme yükümü hafifleten

yediveren vicdan dikiyorum

**

ŞİFA

eski bir radyodan sokaklara taşan

şarkılar kadar çılgındım sevdadan yana

dört nal tren vagonlarından

el sallıyor raydan çıkarttıklarım

ah mürdüm dudaklar uğruna

ne dikenli bahçeler aştım

hayrandım sevdiğim adamların

su içişlerine. hayrattım bir gülüşlerine

gün oldu gökyüzünden kuş

eteğimden nilüferler akıttım

neyimi sakınsaydım, kuytularda

denizimle oynayan gemilerden

budanmış gül ağaçları aşkına

bunca sevdiysem kalbe şifa içindi

**

SİNCAP ÇARPMASI

çiçekli bir ormanın

kalın dallı ağacıyım

ana dilim yaprakça

az da reyhanca bilirim

pek konuşamam ama

kuşun dilinden de anlarım

yuvalanırlar kalbime

cıvıltılarıyla şenlenirim

bağrınıza astığınız

çerçevelenmiş şiirim

ah anlayabilseydiniz beni

soluğunuzum, göğünüzüm

ciğerimi yakarsanız

sincaplar çarpsın sizi

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.